30 Nisan 2013 Salı

Kara Ülkede Beyazlı Hanım



            Kara, soğuk bir gün, kara soğuk ülkede böyle başlar:
       Diğer yeni günler gibi soğuk bir güneşle yükselir. Beyazlar içindeki hanım karanlıklar içinde dilini bilmediği buruşuk bedenlerin olduğu mahzene gelir. Dudakları kırmızı rujla parlaktır. Rujun altında kan kırmızı kırışık etli dudaklar hep beyaz iki dişi gösterecek kadar gülümser. Omuru şemsiye sapı gibi eğrilmiş, siyahlar içindeki cüce hademesini hep rahatsız eder bu gülüş.
          Buruşuk derili ufak bedenleri iri elleriyle evirip çevirir. Bedenlerin kafaları elinde o kadar ufak ki, sabah yemekten hoşlandığı çekirdekli kara ekmeği ikiye böler gibi onları titrek boyunlarından ayırabilir ama çok düşünmez. İki dişli gülüşünü suratına tekrar giyer.   Soğukla, acı alkol kokan yarı karanlık koridorlarda, kulaklara sıcak yağ gibi dolan yumuşak bir müzik yankılanmaktadır.
        Beyazlı Hanım dişsiz hademesine odayı biraz ısıtmasını söyler. Adam uzun çelik kolları yukarı çevirir, aşağılarda bir kazan gürülder. Sıcağın önce sesi mahzene ulaşmıştır. Ufak bedenler mucizevi görünen kıpırtılarla Beyazlı Hanım’ın varlığına cevap verir. Kiminin gözleri açık ve sessiz, kimi ağlıyor. Büyük ellerin dokunuşunu beklerler.
            Beyazlı Hanım gülüşünü yüzünden indirmeden, hademenin hırıltılı nefesi ve koridordan gelen müziğin mırıltısıyla sıradan cam tabutları izlemektedir. Bir diğer buruşuk, yumuşak bedeni ellerinde çevirmek için yavaşça ilerler.
            Kara ülkede sıradan bir hastane.
            Doğum bölümü.
            Beyazlı Hanım gülümser.
            Beyazlı Hanım burada bu gülüşü her gün yeniden kazanır.


Tolga Aydın
Ekim

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder