11 Nisan 2013 Perşembe

Ahali Kötüleri Perşembe Gömer



            Yaşlı, kötü kalpli Kurt 23 Mart Çarşamba sabahı öldü. Özel bir gün değildi. Ne yaz hasadı kutlanıyordu, ne ülker fırtınasının son günüydü, ne de kutsal bir gün. Yağmur bile yağmadı. Kara Orman’da ulu bir ağacın gölgesine çekildi ve kasları gerilirken ulumadan, sessizce nefesi bedeninden süzüldü. Ertesi gün cenazesini defnetmek için toplanan kısır kalabalığın içinde kırmızı başlıklı kız da vardı.
           Vlad Tepes genzini temizleyip beyaz kefene sarılmış kemikli bedeni defnetmeden önce bir şeyler söylemek istedi: “Ah onurlu ölünün yüce dostu İsa efendimiz, onu Aziz Peter’in kapısına taşırken bütün acılarından azad eyle ve… Ah, üzgünüm uzun zamandır bu tip şeylerle uğraşmadım. En son gittiğim cenaze asırlar önce Edirne’deydi ve ağlamaktan konuşmamı tamamlayamamıştım. Eh, başka konuşmak isteyen var mı?”
        Küçük Kara Balık uzun trençkotunun cebinden çıkardığı sigarayı yakmak dışında bir şey yapmadı. Kulaklarını üzerinden sarı yüzgeçlerini geriden bağlamış ve büyük siyah bir gözlük takmıştı.
            “Kimseyi dinen gücendirmek istemem… Yine de şu yüce babamız İsa saçmalıklarını bitirdiysen zavallı yaratığı gömelim de bitsin. Hava çok soğuk ve yaşayanlar için hala hasta olmama umudu var. Fazlaca kış görmüş, zalim aptalın tekiydi, üzerine biraz toprak örtün ve bir daha çıkmayacağını umalım.”
            Minik esinti kilise faresi kadar yoksul görünen eski mezarlığın mermerleri arasında uğuldadı. Topluluğun içinde gerginliği gösteren o zayıf fısıltı dolandı. Biri en sonunda konuştuğunda herkesin konuşmasını beklediği son kişiydi: “Ben onun Müslümanlığı seçtiğini duymuştum belki yeni inancına uygun bir tören yapmalıyız. Aranızda gerçekten neye inandığını bilen var mı?” Alışılanın aksine giydiği bordo pelerinin başlığını geri attı. Çilleri solmaya başlamış genç, kızıl saçlı bir kızdı. Öyle acı bir güzelliği yoktu ama güzeldi işte. Kurnaz Tilki beyaz uçlu kulaklarını oynatarak ekşi ekşi güldü.
            “Saçmalama kızıl kafa, o pagandı diğer orman ahalisi gibi, hem ne önemi var? Size onunla ilgili bir öykü anlatayım: Yunanistan’ın doğusunda bir ada sahilinde yıkanan güzel sesli Erato’yu şiirler okurken iki gün boyunca izledi. Sonra kızı çenesiyle boğup mideye indirdi. Yemeden önce de neler yaptığını tanrılar bilir. Gömün yaşlı pisliği ve bırakın öteki tarafta tanrısı kimse onu o alsın cehennemine koysun. Ben böyle zamanlarda artık bildiğim duaları da hatırlayamıyorum. Kürküme tutunmuş pireler bile dondu. Burası esiyor.”
           “Bu ne kötü bir uğurlama! Sakın ben öldükten sonra bir Hıristiyan olduğumu unutmayın beni bir Hıristiyan gibi gömün. Tabii kalbimde bir kazıkla gerçekten öldüğümden emin olarak,” dedi Vlad Tepes, uçları kanlı ve kıvrık yaralı parmaklarını efkarla izlerken.
     “Aforoz edilmiş bir Hıristiyan,” diye alay etti, Tinkerbell. İnce kanatları hafifçe süzülürken görünmüyorlardı.
            Kırmızı başlıklı kızın omzuna kondu. Minik parmağıyla kızın ince telli saçlarından bir bukle yaptı. “Onun için iyi şeyler hissetmezsen anlarım hayatım, biri beni bütün olarak yutsaydı bende aynını hissederdim. İstersen bu konuşma işini bitirebiliriz,” dedi.
            Yaşlı Tilki gülümsedi. “Seni bir hamlede yiyip kusabilirim güzel şey ve beraber uyuyacağımız şafağa dek buna devam ederim. Gecenin hepsi bizim olur, okuyacağım türkülerdeki ses ise senin.”
            Tinkerbell kızgın doğasının aksine mutluymuş gibi göründü. “Seni yaşlı şeker kamışı eminim, kötü bir tadın yoktur. Üstüne alınma ama ben hayvanlardan nefret ederim.”
            Yaşlı Tilki kuyruğunu sallamakla yetindi.
       “… Aslında yıllardır kimseyle sevişmedim. Bunun cidden ne kadar zor olduğunu bilemezsiniz. Yani sevgiyle diyorum, bir ağaç dalına sürtünmek gibi değil, kalbini elinde tutan kişiyle. Şehvet o zaman asla yalnızca çiftleşmek olmaz. Nasıl ifade edebilirim? Birinin sadece ellerini düşünüp mutlu olmayı özledim. En çok sevdiklerimiz için seçme şansımız olmaması ne kaba bir talihsizlik…”
     Kırmızı başlıklı kız konuşmasına devam edemeyen periyi avucunun ayasına oturttu ve nazikçe kanatlarını okşadı.
        Küçük Kara Balık ufak kılıcının kabzasıyla oynarmış gibi yaparken konuştu: “Gerçekten kimsenin kalbini kırmak istemem beni bilirsiniz ancak bir cenazede olduğumuzu hatırlatmak isterim. Yani aşk ve aşk yapmak güzel konular lakin konumuz ölüm ve ölüler olmalı. Bence tabii, kimseyi kırmak istemem ama hepimiz şu an azgın bir perinin gece güncesini dinliyoruz.”
            Vlad derinden bir iç çekti.
       “Ölüm’ün konuşulmaya ihtiyacı olmaz küçük kara kardeşim. O her yerde. O şu an Rize’de bebeklere Dada denilen köyün sağlık ocağında kıyımda. O Paris’te üretilecek parfümler için insan yağı toplayan bir çetenin kabile katliamında, Kırım sahilinde anevrizma geçiren milyarderin yatında, milyonlarca ışık yılı uzakta zamanın bizim için akmadığı bir galakside biricik güneşleri sönen gezegenin ağıtlarını dinliyor. Şu tabutun içindeki mahluk için ölüm yok artık.”
          Bütün ahali bakışlarını en sonunda kırmızı başlıklı kıza çevirdi. Kız küreğe uzanıp biraz toprak aldı.
          “Sen ninemi yedin yaşlı kurt. Sonra onun giysilerine bürünüp beni yemek için bekledin ve ben soyunup senin yanına girdim. Sıcaklığın hoştu, nefesin ıtır ve yaşlı kadın koksa da nazik bir aşıktın…”
            Tilki sessizce hırladı: “Aha kusacağım.”
      “…Yok, yani öyle değil. Onun büyükannemi yediğini bilmiyordum yalnızca büyükannem olmadığını anlamıştım ve ona dokunmak hoştu… Bazen ne düşündüğümü bilmiyorum. Bulimik olmamdan ya da pek düşünmememden kaynaklanabilir. Sonra olanları biliyorsunuz beni yuttu, ormancının gelişi, tüm o liposuction işleri falan filan. Hepimiz sevdiğimiz insanların hayatından o kadar çabuk geçip gidiyoruz ki, her zaman yalnızca acı ve katılaşmış deriler bırakmanın âlemi yok. Bazen kötü bir olayda bile ufak, iyi bir yan görmek istiyorum. En nihayetinde küçük kızları kandıran aptal yaşlı bir kurttun ama seni affediyorum. Seni affetme hakkına sahibim sanırım evet, seni affediyorum.”
            Toprağı çukura boca etti.
            Tinkerbell, Vlad ve Kurnaz Tilki’de ona yardım ettiler. Küçük Kara Balık yalnızca dua okudu.

            Ufak tepecik kısa sürede oluştu.
         “Bu yeterli sanırım, güzel konuşmaydı hanımefendi. Affetmek benim kültürümde önemlidir; iyi bir şeyi kabul etmek daha da önemli tabii,” dedi Küçük Kara Balık.
           Kurnaz tilki heyecanla lafa atladı.
         “Evet önemlidir. Size bununla ilgili bir öykü anlatabilirim: Bir gün o kadar çok çam balı yemiştim ki kalın bağırsağım içeride midemin sonuna yapışmıştı her osurduğumda insanlar bana ‘afiyet olsun’ diyor ve yemeği beğendiğimi göstermek için geğirdiğimde de kokudan bayılıyorlardı…”
        “Bu bir öykü değil yaşlı sefil seni.” Tinkerbell şimdi süzülmek yerine yürüyordu.
      “Yalnızca cenazelerde bir araya gelmemiz ne kötü,” dedi Vlad. “Bence bir piknik tertipleyebiliriz ya da yazın toplanıp Saroz’a denize gidelim, orada bir arkadaşım var. Bir evi var otel parasından yırtabiliriz adı Tukan mıydı? Tolsun? Ah yok, Tomruk, evet ismi buydu…”
         Kırmızı başlıklı kız hepsine gülümsedi. “Cidden bir araya gelmeliyiz ama önce uyumak istiyorum. Dört gecedir kahveme amfetamin atıyorum ve her uyumak istediğimde çıplak bir Hindu prensesini  tulum çalarken görüyorum.”
         Tinkerbell sigarasını yakarken, "biz nasıl bu hale geldik?” dedi.
        Sonra beraber Gölbaşına gidip çekirdekli simitle çay içtiler. Hava ne hissedeceğini bilmeyen yedi yaşında bir kız misali sabah pusluyken öğlen çayında güneş açmıştı.
         Sonra yağmurlu bir perşembe günü olarak son buldu.

Tolga Aydın
Çorlu 2012
Aralık

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder