Dedemin
kerpiç evinin kapısını çalmadan açtı babam. Ben, annem, iki abim, yengem ve
yeğenim ayakkabılarımızı çıkartarak babamın portakal kabuğunu andıran sinirli
suratını takip ettik. Eve adımımı attığım anda yüzüme çarpan inek, süt ve hacı
misi kokusu midemi bulandırmaya yetti. Koridoru bayramlıklarımız buruşturmamak
için ağır adımlarla geçtik. Babam salonun kapısına geldiğinde durdu. Anneme
doğru bakıp yüzüne eğreti bir gülümseme taktı. Portakal kabuğunu andıran
suratındaki krater benzeri lekeler gerildi. “ Bu adam gülünce daha çirkin
oluyor” diye geçirdim içimden. Bunu duysa ağzımı burnumu kırardı ama içimden
söylediğim için duymadı. Portakal suratlı babam eskimiş takım elbisesini sürükleyerek
kapıdan içeri girdi. Sırayla annem, abim, yengem, yeğenim, küçük abim ve
ben babamı takip ettik. Olmak istediğim
son yerdeydim.
Salonda
bütün ebeveynlerim beni bekliyormuş gibi yüzüme baktılar. Gözlerin üzerimde
olması beni utandırıyordu. Bu iğrenç anı dağıtmak için aceleyle dedemin yanına
gidip bayramlaşmaya başladım. Hiyerarşiye uyarak el öpme merasimini tamamladım.
Koltuklar insanla doluydu. Ayrıca halıda ve şiltelerde bir sürü insan
oturuyordu. Bayramın ilk günü olduğu için bütün aile dedemin evine doluşmuştu. Yüzünü
ilk defa gördüğüm insanlara gülümsemek zorunda olmanın verdiği tiksinti,
yapılan iğrenç esprilere gülme zorunluluğuyla yarışıyordu. Kendime oturacak
doğru düzgün bir yer bulamadığım için dedemin yaz-kış yanan teneke sobasının
önüne oturdum. “ Dedem sanırım cehenneme rakip olmaya çalışıyor” diye düşündüm.
Sobanın sac gövdesinin rengi kırmızıya dönmüştü. Sürekli birileri gelip odun
atıyordu sobaya. Okulumun nasıl olduğunu soranlar cevap vermekten yorulmuştum.
Deli gibi yanan bir sobanın olduğu küçücük odaya bu kadar insanın tıkışmış
olmasıyla odadaki oksijen de her dakika azalıyordu. Kimse birbirini
duyamıyordu. Bu yüzden herkes bağırmak zorundaydı. Muhteşem bir gürültü, buğulu
camlar, tükenen oksijen, sıcak, inek ve süt kokusu, dedemin sürdüğü hacı misi
kokusu, tanımadığım kuzenlerimle diyalog kurma çabam ve yaklaşık kırk kişinin
elini öpmüş olmamın verdiği baş dönmesi yüzünden artık kusmanın eşiğine
gelmiştim. Yüzüm buruşuyordu. Kendimi tutamıyordum. Babamın suratındaki oyuklar
terle dolmuştu. Bize baklava yedirmeye çalışıyorlardı. Kuzenimin bayram için
aldığı kıyafetlerin çirkinliğine bakmadan duramıyordum. Baklavanın ağır tadı
gırtlağımda bir ateş topu gibi oturuyordu. Görüntüm gittikçe bulanıklaşıyordu.
Sesler kulağıma girmeye çalışan anaforlar gibiydi. Hepsinin anasına avradına
sövmek istiyordum. Sustum. Sustum. Sustum.
Dedem
kurumuş ellerinde tuttuğu beşliklere baktı. Gırtlağındaki balgamı temizledi.
Sakalını sıvazladı. Hacdan döndüğünde bırakmıştı sakalı. Yeleğinin cebinde
duran köstekli düzeltti.
“ Hadi
gelin bakalım.” Gevrek gevrek güldü. Her bayram beş lira verirdi. Ve bu onun
hayatındaki en muhteşem andı şüphesiz. Aslında anlıyordum. Ben de her sabah
öleceğim korkusuyla uyansam, birkaç tane de olsa Fatiha garantilemek için beş
liraya acımazdım.
Kuzenlerim
ayaklandı. Leş kargaları gibi dedemin başına üşüştü götler. Hepsi dağıldıktan
sonra dedemin yanına gidip aldım beşliğimi. Teşekkür ettim. Geri dönüp magma
kadar sıcak olan sobanın önüne oturdum. Her şey yine eski saçmalığına dönmüş
gibiyken dedemin hırıltılı sesi odayı böldü. Dedem konuştuğunda herkes dinlemek
zorunda olduğu için hepimiz sustuk. Bana döndü. Sakalını sıvazlayarak ailemizin akıbetini etkileyen o muhteşem soru
dudaklarından tereddüt etmeden çıktı:
“ Ne
yapacaksın bakalım bayram harçlığınla?”
Bir an
duraksadım. Kusmak üzereydim. Şu an burada olmaktan tiksiniyordum. Düşündüm.
Söylememeliyim dedim. Portakal suratlı babamla göz göze geldik. Bana hiddetli
bir bakış attı. İyi bir şey söylememi istiyorlardı. Annem yorgun görünüyordu.
Bütün kuzenlerim bu soru kendilerine sorulmadığı için mutluydular. Benim vereceğim
cevabı keyifle bekliyorlardı. Hiç kimseyi yüzüstü bırakmak istemezdim. Ama
mutsuzdum ve cevabımı verdim.
“ Bana verdiğiniz bayram harçlığıyla gidip
kendime güzel bir porno kaseti alacağım dedeciğim.”
Bir
anda soba söndü. Portakal suratlı babamın yüzündeki kraterler kızarmaya
başladı. Kuzenlerim sırtlanlar gibi odanın tenhasına çekildiler. Teyzelerim yutkunamadı.
Küçük dayım tesbihinin ipini kopardı. Abim kravatını gevşetmek zorunda kaldı.
Yengem başını önüne eğdi. Annem cebinden bir jilet çıkardı. Sesler durdu.
Camlardaki buğu kayboldu. Sanki sihirli bir sözcük fısıldayıp zamanı olduğu
yere mıhlamıştım. Oysa sadece içimden geçen cevabı verdiğimi düşünüyordum.
Yaklaşık dört beş kere hacca gitmiş, yılın sekiz ayını oruçlu geçiren ve günde
on vakit namaz kıldığını bildiğim büyük dayımla göz göze geldik. Dayımın
gözleri Alamutlu Haşhaşilerin gözlerine benziyordu. Beni öldürmek istediğine emindim.
Porno kelimesini kullanmış olmamın ailemde yarattığı şaşkınlık, Amerika
kıtasının okyanusa batmasına, bazı ülkelerin topluca intihar girişiminde
bulunmasına ve hatta kavimler göçünün tekrarlanmasına sebep olacak kadar
derindi.
Dedem
geriye yaslandı. Boğazındaki balgamı temizleyip Nobel almış bir fizikçi
edasıyla konuşmaya başladı.
“ Gerçekten sana verdiğim bayram
harçlığını bu şekilde değerlendirmen beni hayli mutlu eder. Peki ne tür
pornolardan hoşlanıyorsun?“
Dedemle uzun uzun Latin
pornolarının kalitesiz çekimlerinden, Asya pornolarında kullanılan
gerçekçilikten, dedemin ayak fetişistliğinden, mature izlemekten tiksinmemden
konuştuk. Sonra dedem dedi ki:
“Daha önce sana porno arşivimi
göstermiş miydim sevgili torunum?”
“Hayır dedeciğim.”
“Peki o zaman gel benimle.”
Dedemle kapıdan çıkarken başımı
çevirip baktım. Dayım çırılçıplak soyunmuş bir halde odanın içinde koşarak
ateist olduğunu ilan ediyordu. Teyzemin ağzından çıkan köpükleri silen
kuzenimin saçı başı dağılmıştı. Annem elinde tuttuğu jiletle bileklerini dikine
kesmişti çoktan. Babam, annemin bileklerinden dökülen kanın ortasında kalp
krizi geçirirken, abim babamın göğsünü yumruklamakla meşguldü. Eniştem yeğenimi
sobanın içine atıyordu. Yengem tavanda sallanıyordu. Kuzenlerim topluca evdeki
fişekleri sayıyorlardı. Anneannem radyoyu açmış, klasik müzik eşliğinde
bardakaltı gözlüklerinin ardından Neil Gaiman okuyordu. Dışarı çıkıp kapıyı
kapattık.
Dedem kolunu omzuma attı. Beraber
koridorda yürüdük. Halen daha dedemle konuşuyorduk. Dedemin porno arşivinden
birkaç özel parça izlemeye gidiyorduk. İçgüdüsel olarak bir anlığına dedemin kasıklarına bakmaktan
alamadım kendimi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder